VivaHiba - 30 Haziran, 2015
Hong Kong
Malum bugün Türkiye’de Facebook ve Twitter üzerinden Çin karşıtı bir
kampanya başladı. Bir çok dehşet verici fotoğraf Çin’in Uygur zulmü adı
altında paylaşılıp Çin’e karşı tepki gösterildi. Twitter hesabımda
konuya dair bir kaç şey söyledim ve başkalarının söylediği makul
bulduğum şeyleri de sizlerle paylaştım. Fakat ihtiyaca binaen burada da
bir kaç kelam daha etmek istiyorum.
Öncelikle Çin’de İslam ve müslümanların genel durumunu ve Uygurlar gibi konuları geçen yıl Ramazan ayında yazmıştım.
Buradan
o yazıyı okuyup sonra bu yazıya dönebilirsiniz.
Bir kere şu hususu hemen belirteyim. Bugün itibariyle sosyal medyada
paylaşılan fotoğrafların çoğunun Uygurlarla hatta Çin’le alakası yok.
Aynı zamanda rivayet edilen haberlerin çoğunda da dezenformasyon var.
Tabi ki Çin Uygurlara el bebek gül bebek bakmıyor, tabi ki uzun vadeli
bir asimilasyon politikası var, ve tabi ki son yıllarda belirli
nedenlerden (haklı demiyorum) artan inanç ve ibadet özgürlüğüne dair
kısıtlamalar var. Fakat bunlar yeni şeyler değil. Yani bilinç oluşacaksa
oluşması gereken en önemli bilinç Çin’in Uygurlara yönelik asimilasyon
politikalarına dair olmalı ve kampanya yapılacaksa bunun aleyhinde
kampanya yapılmalı. O şekilde Uygurlara şu anki durumdan daha çok
faydalı olunur diye düşünüyorum. Üstelik herşeye rağmen Çin’in yıllardır
uyguladığı azınlık politikaları 2015 Türkiye’sinin azınlık
politikalarından daha sempatik duran özelliklere bile sahip. Mesela
Çin’in tek çocuk yasağının Uygurlara ve diğer azınlıklara uygulanmaması,
Çin’in üniversite giriş sınavında azınlıkların ek puan alması,
yıllardır ana dilde eğitim veren okulların olması, veya sembolik de olsa
yıllardır Çin parasının üzerinde Uygurca da yazıların olması gibi…
Üstelik sosyal medya da yapılan kampanya sadece dezenfarmosyla sınırlı
değil. Paylaşılan bir çok mesajda maalesef ırkçılık diz boyu gidiyor.
Çok basit ve temel bir prensip olsa da şunu belirtmekte fayda var.
Birilerinin yaptığı yanlışa karşılık bizim yaptığımız yanlışlarımız
yaraya merhem olmaz, tam tersi haklı iken haksız konuma düşürür. Bir
diğer mesele de akıl tutulması. Türk işletmecinin işlettiği Çin
restoranını basıp içindeki Uygur çalışanı Çinli zannederek dövmek gibi
mesela.. Türkiye’de yaşayan Japon aktrese Çin’li zannederek (muhtemelen)
ırkçı tepki mesajları atmak gibi mesela.. Bunlar hep başı boş sosyal
medya kampanyasının ürünü oldu maalesef.
Gelgelelim bu tepkiler neden ortaya çıktı birden bire?
Aslında yakın dönemde orada yaşanan bir hadise yok. En yakın olarak
yaklaşık bir hafta kadar önce polis kontrol noktasında durmayıp daha
sonra bir polise çarptığı iddia edilen araçtan çıkan Uygurların
bıçaklarla polise saldırması üzerine çıkan çatışmada 20-30 arasında
ölünün olduğu bir olay yaşandı. Fakat bu olay ne türünün tek örneği ne
de Uygurlara yapılmış bir “zulüm”. Üstelik bu hadiseyi geçen yıl Mart
ayında Kunming’de 30 kadar sivilin öldürülüp 140 kadarının yaralandığı
Uygurların yaptığı bıçaklı saldırılar ışığında düşünürseniz Çin’in bu
konudaki hassasiyetini daha iyi anlayabilirsiniz. Çin devleti bu
hadiseyi bir nevi kendi 11 Eylül’ü ilan edip dünyaya “Uygur terörizmini”
daha çok anlatma bahanesi buldu. Ve akabinde de eskiden olan inanç ve
ibadet özgürlüğü kısıtlamalarını sıklaştırdı.
Ne gibi mesela? Mesela “İslami köktendinciliği” artırdığı gerekçesiyle
kamu çalışanları, öğretmenler ve öğrencilerin oruç tutmamaları istenmeye
başlandı. Bunun yanında propaganda afişleri ile halka dinin gericilik
olduğunu ve modernleşmek için dini ritüelleri takip etmemelerinin
öğütlenmesi artırıldı. Oruç tutturmama konusunda yaklaşık iki yıldır Çin
Komünist Partisi Doğu Türkistan’daki (Xinjiang) birimlere bu konuya
hassasiyet göstermeleri ve bir şeyler yapmalarını isteyen bildiriler
gönderdi. Mesela memurlar, öğretmenler, öğrencilere yönelik gün içinde
yemekler verilip yemek yemeleri istendi.. Mesela kamu çalışanlarından
oruç tutmama sözü vermeleri istendi.. İşte olan biten hadise üç aşağı
beş yukarı bundan ibaret.
Fakat Türkiye’de bugün itibariyle gündeme getirilen Uygur katliamı vs.
gibi bir şey söz konusu değil. Üstelik bu hususta devletten bir şeyler
beklemek çok da gerçekçi durmuyor. Zira Erdoğan’ın adeta soykırım diye
nitelendirdiği Doğu Türkistan’da yaşanan kanlı olayların olduğu 2009
yılının hemen akabinde 2010 yılında Çin’le ‘stratejik partnerlik’
anlaşması imzaladık ve bu minvalde ilişkiler git gide arttı. Dolayısıyla
bugünkü MGK toplantısından Uygur meselesine dair bir şey söylenmemesine
de çok şaşmamak lazım. Benim içimdeki bit yeniği birileri Türkiye’deki
milliyetçi duyguları körüklemek istemiş olabilir mi diyor. Malum ülkede
milliyetçilik son dönem artan bir trend. HDP’nin barajı aşması, YPG-ISIS
savaşı, AKP-MHP koalisyon söylentileri, Suriye’ye girme meselesi vs.
gibi mevzular geliyor akla. Ha tabi bir de Ramazan dolayısıyla
insanların dini inançlarını sömürme kolaylığı da cabası. Umarım ben
yanılıyorumdur. Kendi kendine olan ve büyüyen bir dezenformasyondur. O
hali de hoş değil ama işte kötünün iyisi. Son olarak bu konuda mevzuyu
genelde abartarak dünyaya duyuran Uygur lobisi keşke davasına daha iyi
sahip çıkabilse diyeyim.
Olası bir linçe kurban gitmemek için tüm bu yazdıklarımdan sonra şunun
tekrar altını çizeyim. Çin Uygurlara ayrımcılık ve asimilasyon
uyguluyor, topraklarını sömürüyor. Fakat bunun savunması yalan yanlış
bilgilerle meseleyi anlatıp, ırkçı tavırlarla sağa sola saldırmak değil.
Keşke Türkiye ve tüm dünya Uygurların ve ezilen tüm insanların
meseleleri hakkında daha bilgili ve duyarlı olsa. Ve keşke el ele verip
yapanlara gerekli baskıyı oluşturup zulümlere son verse. Ama meşru
yollar aracılığıyla!
Gelen Yorumlara Binaen Sonradan Eklenen Uzun Not:
Genel olarak ‘çok güzel bilgilendik’, benle irtibata geçen Çin’deki
Türklerin ve konuya aşinalığını bildiğim hemen herkesten de ‘sonunda
biri yazmış mevzuyu, ağzına sağlık’ gibi tepkiler alsam da aşağıdaki
yorumlardan görüleceği üzere Maoculuk, ateistlik, komünistlik gibi
ithamlara da maruz kaldım. Evvela velev ki öyle olsam bu neyi
değiştirir? Ben yapılan tahrifata dikkat çekip sağduyu çağrısı
yapıyorum, siz benim kimliğimi, ideolojimi sorguluyorsunuz.
Tek tek bütün yapılan yorumlara cevap vermeyeceğim. Sadece aşağıdaki
yorumlardan mevzunun biraz sonra kedi, köpek, böcek yemek muhabbetine
gelmesinden anlaşılacağı şekilde Doğu Türkistan meselesi de dahil olma
üzere Çin ve benzeri konularda o kadar cahiliz ki (İlber Hocama
saygılar), keşke biraz okusak, öğrensek diyorum. (
Buraya Çin’le ilgili yazdığım ilk yazıdan itibaren yazdığım yazıların reklamını koyalım sayın editör
) Biraz da düşünsek. Mesela hali hazırda Çin tahakkümünde olan Uygur
bölgesi Türkiye’de neden iki yıldır Ramazan ayında gündeme geliyor diye.
Mesela acaba birileri dini ve milli duyguları mı sömürmeye çalışıyor
diye. Ama öte yandan mesele Uygur duyarlılığıysa “İlham Tohti” desem
size, çoğunuz “nasıl?” diyeceksiniz bana.
Fotoğrafların nasıl alakasız olduğu zaten bir kaç haberde yer aldı.
Twitter’da da paylaştım. Burada ilaveten bir şey demeyeceğim. Bir de bu
bağlamda benim Çince bilip bilmediğimi sorgulayan arkadaşlar var. Merak
etmeyin ben gayet iyi derecede Çince biliyorum (lisansımı Çin’de Çin
Dili ve Kültürü üzerine yüksek lisansımı Çinlilerle beraber Siyaset
alanında Çince yaptım, Çince yüksek lisans tezi yazdım, yeterli mi?) da
siz acaba Çince bildiğinizden mi kani olduğunuz fotoların-videoların
gerçekliğine? Mevzuyla ilgili uzaktan konuşmuyorum, bizatihi Uygur
bölgesini de ziyaret etmiş ve hala bir çok arkadaşı olan biri olarak
konuşuyorum.
Öte yandan uyardığım konuda, yani bu tavır Uygurlara zarar veriyor
fayda değil meselesinde isim-mevki vermeden bir şeyler paylaşayım. Konu
ile ilgili üst yetkililerden biri, Türk devletinin benzer
propagandaların akabinde kendi kontakları aracılığıyla durumu kontrol
ettikten sonra ‘aldatılıyoruz galiba’ hissine kapıldığını ve Uygur
diasporasına karşı güvenlerinin kırıldığını söylemişti. Emin olun Türk
devletinin de orada kontakları var, ve durumu analiz ediyordur.
Yapacakları bir şey varsa ben yalan yanlış foto paylaşmayın dedim diye
geri durmaz. Üstelik Türkiye Uygur insan hakları konusunda Çin’e bir şey
demeye kalktığında karşılığında ‘siz çok biliyorsunuz herhalde, anlatın
bakalım Kürt meselesini nasıl hallediyorsunuz(!)’ tavrıyla
karşılaşıyor. Üstelik bu tavrı (yalan yanlış bilgi kirliliği) meşru
bile gördüğünüzü varsaysak acaba hangi sonuca gitmeyi bekliyorsunuz bu
yolla? Doğu Türkistan’ı böylece özgürleştireceğinizi mi sanıyorsunuz?
Hamaset ve ırkçılık körükleyiciler, milli ve dini duygu sömürücüler
düşün yakasından Uygur halkının!
Eğer Müslümansanız hamaset duygularıyla etrafa saldırmaktan ziyade
Ramazan ayı hürmetine gidin dua edin Müslüman kardeşlerinize. Onun
yerine sağa sola saldırmakla ne Uygurlar rahata erer ne Doğu Türkistan
diye bir devlet kurulur. Müslüman değilseniz de insanlığınıza binaen
vicdanınızla hareket edin, ve birilerinin galeyanına gelmeyin.
Son olarak aslında genel olarak cevap verdiğim bu okuyucular, kimse bu mevzuyu böyle canhıraş savunmuyorken
ta geçen yıl yazdığım ve bu yazının girişinde bunu okuyup sonra buraya gelin dediğim yazıyı
okusalardı bu notlara gerek olmayacaktı. Ya da en azından bu yazının
son paragrafını okumuş olsalar, yani benim Çin’i temize çıkarmak ya da
Uygurların hiç bir sorununun olmadığını söyleme gayretim olmadığını
anlasalar yine gerek olmayabilirdi. Peki şimdi son paragrafı okumayanlar
tutup da altındaki notu okur mu? Bir umut işte.
Vesselam
@CanCinConCu
(Türkçe)
@ResearChina
(İngilizce)